Büyük Prens

Çok uzun yıllar önce, uzak diyarların birinde krallık ile yönetilen büyük bir ​ülke varmış. Ülkenin toprakları ve denizleri çok bereketli olduğundan halkı ​geçimini çoğunlukla tarım ve balıkçılık ile sağlar, mutluluk, huzur ve uyum ​içinde yaşarmış.


Bu ülkeyi yöneten kraliyet ailesi, kral kraliçe ve tek prens olan oğullarından ​oluşurmuş. Ülkedeki herkes krallarını, kraliçelerini ve özellikle prenslerini ​çok ama çok severler ve onlara saygı duyarlarmış.


Prens ailenin tek çocuğu olduğu için hem ailesinin hem de ülkesinin ​gözdesiymiş. Kral babası ve kraliçe annesi, prens oğulları ne istese ona ​hemen alır, sürekli onunla ilgilenir ve her zaman onu mutlu etmeye ​çalışırlarmış.


Bazı zamanlar kral, kraliçe ve prens, ailecek saraylarından ayrılıp ülkenin ​güzel mi güzel sokaklarında dolaşır, pazarlarına ve limanlarına uğrar, ​halkının bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorarlarmış.


Günlerden bir gün, kral ve kraliçe, prens oğullarını önemli bir konu ​hakkında konuşmak için yanlarına çağırmışlar.


Kral baba, prens oğluna şöyle demiş; “Sana çok güzel bir haberimiz var ​oğlum.”


Bunu duyan prens, heyecanla haberi beklemeye başlamış.


Kraliçe annesi devam etmiş; “Oğlum, senin bir kardeşin olacak.”


Prens, kardeşi olacağı haberini duyunca çok şaşırmış, ne söyleyeceğini ​bilememiş. Sadece annesine ve babasına sarılmış ve iyi geceler dileyip ​odasına gitmiş fakat o gece odasında yalnız kaldığı zaman, kardeşi olacağı ​haberine tam olarak sevinemediğini, hatta bunu duyduğu için kendisini ​kötü hissettiğini fark etmiş.


O günün üstünden günler, haftalar geçmiş. Prens, kardeşinin doğumu ​yaklaştıkça kendisini daha mutsuz ve üzgün hissetmeye başlamış, çünkü ​kardeşi doğunca artık kendisi yerine kardeşinin yeni prens olacağını, kral ​babası ve kraliçe annesinin de hep onunla ilgileneceklerini ve onu daha çok ​seveceklerini düşünmüş.


Prensin canı hiçbir şey yapmak istemiyormuş. Odasından hiç çıkmıyor ve ​artık eskisi gibi kral babası ve kraliçe annesi ile sokaklarda, pazarlarda, ​halkın arasında da dolaşmıyormuş.


Kral ve kraliçe ise oğullarının neden bu kadar mutsuz gözüktüğünü ​anlayamıyorlarmış, çünkü prens anne ve babasına, kardeşi olacağı ​hakkında nasıl hissettiğini ve neler düşündüğünü hiçbir zaman ​söyleyememiş.


Bir zaman sonra, o büyük gün gelip çatmış ve prensin küçük kardeşi ​dünyaya gelmiş. Bütün ülkede küçük kardeşin doğumu sevinçle kutlanmış, ​kral ve kraliçe de çok mutlularmış, ama bir yandan hala büyük oğullarının ​mutsuz oluşuna üzülüyorlarmış.

Küçük kardeşin doğumundan iki hafta sonra, bütün halk sarayın önünde ​toplanıp hep bir ağızdan, “Prensimizi görmek isteriz!” diye bağırmaya ​başlamışlar. Prens, artık kendisinin değil, sadece küçük kardeşinin prens ​olduğunu düşündüğü için odasından aşağı inmemiş ve sadece camdan ​bakarak halkın tezahüratlarını dinlemiş.


Kral ve kraliçe, ne olduğunu anlamak için sarayın balkonuna çıkmışlar. ​Halk hala bağırmaya devam ediyormuş, “Prensimizi isteriz, prensimizi ​görmek isteriz!”.


Kral ve kraliçe, yukarı çıkıp büyük oğullarının odasının kapısını ​tıklatmışlar ve; “Oğlum, halk seni görmek istiyor.” demişler.


Bunu duyan prens şaşırmış, anne ve babasını takip ederek balkona çıkmış. ​Halk, aylar sonra prenslerini görmenin sevinciyle, coşku ile onu ​alkışlamaya başlamış.


Kalabalığın içinden bir ses şöyle demiş; “Prensimiz, prensimiz! Aylardır ​nerelerdesiniz? Sizleri çok özledik, pazarlarımıza, limanlarımıza uğramaz ​oldunuz.”


Prens cevaplamış; “Ama ben artık prens değilim ki, küçük kardeşim yeni ​prens oldu. Artık ona prensimiz demeniz, onunla ilgilenmeniz ve onu daha ​çok sevmeniz gerekiyor. Tıpkı kral babam ve kraliçe annem gibi…”


Bunu duyan kral ve kraliçe, oğullarının neden aylardır bu kadar mutsuz ​olduğunu anlamışlar ve ona şöyle demişler;


“Oğlum, kardeşin doğduğu için böyle hissetmeni anlıyoruz ama biz seni de ​onu da eşit ölçüde seviyoruz. İkiniz de bizim oğullarımızsınız ve bizim için ​eşit şekilde çok ama çok değerlisiniz. Anne babanız olarak da bizler sizin ​mutluluğunuz için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağız ve ​ikinizi de hep seveceğiz.”


Kral babası ve kraliçe annesinin bu söylediklerini duyan prens, aylar sonra ​kendisini çok ama çok mutlu ve rahatlamış hissetmiş. Uzun zamandır ​kendisini üzen düşüncelerin aslında doğru olmadığını anlamış ve içinden; ​“Keşke ne düşündüğümü ve hissettiğimi onlara daha önce anlatsaydım.” ​demiş.


Kral baba devam etmiş; “Ayrıca kardeşin doğsa da sen yine bu ülkenin ​prensisin, ama kardeşin de artık bir prens. Yani bu güzel ülkenin artık iki ​prensi var.”

Halk yine coşku ile alkış tutmaya ve kahkahalar atmaya başlamış. O ​günden sonra kral, kraliçe ve iki prens oğulları mutlu ve huzurlu bir şekilde ​yaşamaya ve ülkelerini uyum içinde yönetmeye devam etmişler.




Yazar: Psikolog Zeynep Özlem Altınok