ERGENLİKTE KİMLİK OLUŞUMU
Ergenlik dönemi, bireyin fiziksel olgunlaşmanın yanı sıra sosyal anlamda geliştiği, duygusal ve psikolojik olarak kendini daha derinlemesine tanımaya başladığı ve kimlik duygusu inşa ettiği bir süreçtir. Kişinin varoluşsal mizacına ek olarak, bebeklik ve çocukluk dönemi yaşantılarının kimlik oluşumunda çok büyük bir yeri olduğu gibi, ergenlik döneminde yaşanan gerek aile içi gerekse aile dışındaki sosyal etkileşimlerin ve muhatapların rolü de bir o kadar önem taşımaktadır.
Kimlik oluşumu bakımından kişinin ebeveynleri ile kurduğu özdeşim oldukça önemli bir konumdadır. Bu noktada özdeşim, kişinin çocukluk döneminde bilinçdışı bir şekilde ebeveynlerinin tutumlarını, özelliklerini, değer yargılarını ve davranışlarını benimseyip içselleştirmesi anlamında kullanılmaktadır (Budak, 2017). Bu içselleştirmeler eşliğinde varılan ergenlik dönemi itibariyle ve sosyal hayatın genişleyerek çeşitlenmesi vasıtasıyla akranlar ve öğretmenler gibi figürler, ergen bireyin örnek aldığı rol modellere dahil olmaktadır. Erken ergenlik dönemiyle birlikte bireyde hızla gelişen davranışsal ve özellikle fiziksel değişimler; beraberinde de bu değişimlere ayak uydurma çabası görülmektedir (Derman, 2008).
Büyümenin getirdiği farklılıkları zamanla keşfetmeye ve
Görsel: The Age Of Collage 3, Bespoke Publishing.
bunlara uyum sağlamaya çalışan ergen birey, aynı deneyimi yaşamakta olan akranları ile vakit geçirmeye ve onların tutum ve davranışlarını gözlemleyip içselleştirmeye meyilli olabilmektedir. Her ne kadar ailenin elzem konumu devam etmekte olsa da, ergenler için bir arkadaş grubuna dahil olabilmek ve onlar tarafından kabul görmek, benlik saygısı kazanımı bakımından oldukça önemlidir (Atalay, 2018). Yakın arkadaşlıkların ergen bireyler için belki de önem sırasında birinci konuma geldiği ergenlik döneminde, özellikle hemcinslerinden oluşan arkadaş grupları ile vakit geçirme eğilimleri; onların kimlik oluşumu ve spesifik olarak cinsiyet rollerini içselleştirmeleri bakımından kritik bir yer tutmaktadır (Derman, 2008). Aileden gelen tutum ve akran ilişkilerinin birleşimi ile şekillenmeye başlayan kimlik, ergen bireyin toplum ile olan ilişkisinin de temellerini oluşturmaktadır (Atalay, 2018).
Ergenlik dönemi ilerledikçe, kişide özgürleşme ve otonomi ihtiyacı artış göstermektedir. Otonomi ihtiyacı ile beraber ergen, kendini anne ve babasından ayrıştırmaya ve onlara kendisinin farklı bir birey olduğunu kabul ettirmeye yönelik tutumlar içerisinde bulunabilmektedir (Derman, 2018).
Gelişim basamakları göz önünde bulundurulduğunda ergenliğin en belirgin ihtiyaçlarından olan otonomi arayışı, aslında ergenlikte sağlıklı bir süreçtir. Bu ihtiyacın beraberinde ergen birey, attığı adımlar sayesinde yapmak istedikleri ve yapabileceklerinin sınırı ile karşılaşmaktadır ve büyüyebilme adına bu sınırları aşma girişimlerinin olması oldukça doğaldır. Bu noktada, ailelerin hem bu ihtiyacı görüp desteklemesi hem de çocuklarının ihtiyacı olan noktalarda ona gerekli sınırları koymaları gerekmektedir. Ergenlerin halen oluşmakta olan ve çevresindeki birçok öğeden oldukça etkilenen kimlikleri, onlar her ne kadar itiraz etse de ebeveynler tarafından konacak bazı sınırlara ihtiyaç duymaktadır. Fakat gereğinden fazla konan sınırlar ve kısıtlamalar, kimlik oluşumu sürecini negatif yönde etkileyebilmektedir. Dolayısıyla, hayattaki yerlerini ve dengelerini bulma arayışında olan ergen bireylere dengeli bir tutum ile yaklaşmak, onların bu süreci daha kolay bir şekilde atlatmasına oldukça fayda sağlayacaktır.
Yazar: Psikolog Zeynep Özlem Altınok
Kaynakça:
Atalay D. (2018). Ergenlerin Anne-Baba Tutum Algısı ve Arkadaşlık İlişkileri ile Duygu Düzenlemelerinin İncelenmesi. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans
Programı. Karabük Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
Budak B. (2017). Psikoloji Sözlüğü. Bilim ve Sanat Yayınları.
Derman O. (2008). Ergenlerde Psikososyal Gelişim. Adolesan Sağlığı II, Sempozyum Dizisi. (63), 19-21. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri.